İçeriğe geç

A.Semih İşevi

Kim olduğumuzu biliyor muyuz? Kanımca bilmiyoruz. Kimliklerimiz bu yüzden çok önemli. Ben bir eşim, babayım, yöneticiyim (İşletmekten anlarım biraz... MBA' da sığdırmıştım bir ara eğitimlerimin arasına), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Kütüphanecilik bölümü mezunu ve 30 yıl bu ülke için fazla romantik kalan böyle bir meslekten rızkını kazanmış biriyim. Çok mu önemli bu kimlikler? Değil. O kadar kendimizden habersiziz ki o kimlikler elimizden alınırsa biz de olmayız sanıyoruz. İnsan oyuncaklarını ne kadar çok önemsiyor, yolun sonunda onlara dönüşmek ve kendini kaybetmek olsa bile... Ben kimim biliyor musun? Hayır bilmiyorum. Peki ya sen? Bildiğim tek bir gerçek var. Burası mucizelerle dolu ve yaşamayan inanamıyor. Ben de uzun müddet inanmadım. Ancak ne mutlu ki görmeyi becerdim. Yaşamak, hayatta kalmaktan çok farklı. Hayatta kalmak ise büyük güç. Bir de o gücü alıp, keyfe, huzura, sevgiye, coşkuya döktüğünüzü düşünün! İşte yaşamak o tarz bir deneyim. Aşkla yapılabiliyor. Aşkla ve tutkuyla yaşanabiliyor. Ne kadar söylesem az, ne kadar sussam tesirsiz! Şükredebiliyorum. 1969 yılında doğduğum ve bir doğuma vesile olduğum için. Sevdiğim, sevildiğim için. Güvendiğim ve güvenildiğim için. Dilerim yaşadıklarımı yaşatacak fırsatım olur çünkü benim minnetten, sevgiden ve dostluktan yana çok tecrübem oldu. İyi ki doğmuşum ve gelmişim. Yapımda ve yayında emeği geçen babam Tuzsuz Deli Bekir'e ve annem Kadriye'ye çok teşekkür ederim! Epiktotes'in dediği gibi "“Saati gelince öleceğim, ama kendisine verileni geri veren bir adam gibi öleceğim.” Dilerim ki hep birlikte geçirilecek zamanımız olsun ve o zamanın değerini kutsayacak sağlık ve özgürlüğümüz! Gerisi bir dalganın köpüğü, bir kuşun kanadı!

Babalar gidince

Çok sevdiğim arkadaşım Nazlı babasını kaybetti. Uzaktan acısını yaşamasını, güçlü kalemi ile ilgili yas sürecinde yazdıklarını ve iç döküşlerini okuyorum. Okudukça babam düşüyor aklıma. Öldüğünde, bin dokuz yüz seksen darbesinin üzerinden dört yıl geçmişti ve 48 yaşındaydı babam. 15 yıldır da birinin oğluydum; yani ruhen hala oğluyum ama artık babam öldüğü için kimseyi baba olarak çağıramayacağım diye geçirmiştim içimden. Yanılmışım… Sonra baba gibi sevdiğim biri daha oldu yaşamımda. Onu da kaybettim. Çocukluğum İstanbul’un Ortaköy semtimde… Daha fazlasını oku »Babalar gidince

Bir Varız, Bir Yokuz

“Çocukluğumuzdan Beri “Bir “Varmış” Bir “Yokmuş”” Deriz, Ama “Varmış”ı Beynimize Kazırken “Yokmuş”u Yok Varsayarız, Yaşam Sanki “Varmış”larla Doluymuş Gibi. Oysa Yaşam; “Var”larla, “Yok”larla Doludur, Oysa Biz Bile, Bir Varız, Bir Yokuz…” Yukarıda ki paragraf sevgili Mehmet Refik Yücel’e ait. Notlarım arasında karşıma çıkınca dönüp dönüp tekrar okudum. Yaşam sanki varmışlarla doluymuş ve hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayıp duruyoruz? Yaşamın en büyük gerçeklerinden, en normal döngüsel aşamalarından biri olmasına karşın ölüm, genellikle hazmedemediğimiz; başımıza veya sevdiklerimizin başına… Daha fazlasını oku »Bir Varız, Bir Yokuz

Gurbet

Başlığı görünce altı aydır Almanya’da yaşayan şahsımın duygu durumu ile ilgili bir yazı okuyacağınızı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Gurbette olmamın güzel tarafları da var. En önemlisi bisiklete binebilme özgürlüğü ve bu süreçte yarım asırlık ömrümde almadığım kadar mektup almak. Almanya bürokrasisi posta sistemini seviyor. İlk paragrafı okuduysanız, ee nereden çıktı o zaman bu gurbet yazısı diyorsunuz muhtemelen. Merakınızı giderip açıklayayım. Bir instagram paylaşımında fon müziği olarak Juanito’nun gurbet başlıklı parçası çıktı karşıma. Sonra youtube’dan şarkının tamamına ulaşıp… Daha fazlasını oku »Gurbet

Ölüm yaşamı anlamlı kılar

“Ölüm, herkesi eşit kılar.” Seneca (M. E. Saraçbaşı, 2001: 361)  “Dünyaya geldiğimiz gün bir yandan yaşamaya, bir yandan ölmeye başlarız.” Montaigne (M. E. Saraçbaşı, 2001: 360)  “Yaşam varsa, ölüm de vardır.” Yüan Mei (M. E. Saraçbaşı, 2001: 245)  “Var olmak ölümün huzurunda olmak demektir.” (Bollnow, 2004: 103) Belli konu başlıklarında okumalar yapınca arama motorları ve sosyal medya platformları benzer temaları önünüze getiriyor. Bu sabah ekranıma Lucreties’in bir şiiri düştü ve sonrasında da bu satırlar aktı… Daha fazlasını oku »Ölüm yaşamı anlamlı kılar

Ölüm Yaşamın Mührü

Büyük bir şükran duygusu ve tefekkür ile, Bodrum’da her sabah erkenden kalkıp, denizin içinde güneşin doğuşunu izledim. Karanlık şafaktan yavaş yavaş doğuşunu, daha sonra tan yerinin ağarmasını, ardından tepenin arkasından önce yarısı sonra tamamının belirmesini. Bir keresinde yüzerken, Ferda durup dururken denizi ana rahmine benzetti. Ne kadar doğru bir benzetim. Ana rahmindeki su, çocuk için hayat demek. Acaba bu yaşıma kadar denizin içinde büyüyüp geliştiğimi ve mutluluk duygusu ile dolduğumu hissetmemin ve güneşi karşılamanın bir… Daha fazlasını oku »Ölüm Yaşamın Mührü

Su Gibidir Ölüm

Eşik dergisinde ölüm ve yas hakkında yazmaya başladığımdan beri bu iki kavrama bakışım değişti. Çocukluğum düştü bugün aklıma. Mutlu bir çocukluk geçirdim ben. İstanbul’un Ortaköy semtinde -korkusuzca- sokaklarda oynayabildiğim güzel günler yaşadım. Kendime iki tane de çalışma alanı belirlemiştim. Biri semt pazarı, diğeri ise semt mezarlığı. Derdim para kazanmaktı, sermayem ise suydu. Evet yanlış duymadınız, su. Benim yaş grubumda olan kişiler, bu satırları okurken, “Evet, biz de geçtik o yollardan” diyebilir.  Yazın, çarşamba günleri kurulan… Daha fazlasını oku »Su Gibidir Ölüm

48 saat sonra öleceğim. Kutlayalım mı?

California’da (ABD) yaşayan 41 yaşındaki sanatçı bir kadının, ağrısını dindirmenin başka bir yolu kalmayınca, acılar içinde eriyerek kaybolmaktansa “Ötanazi” hakkını kullanan Betsy Davis’in öyküsü bu. Son üç yılını zayıflatıcı ALS hastalığı nedeniyle vücudunun kontrolünü kaybederek geçiren ve bu taraftaki son 48 saatinin her ayrıntısını planladığı bir partiyle, dostlarıyla kutlayan ve giderayak insanoğluna hayatın sıcaklığı, ölümün hafifliği üzerine küçük bir masal anlatan güzel ve güçlü bir kadın. Bilinmezlikten, bilmediğinden korkar insan. Kimse bilmez ölümün aslında ne… Daha fazlasını oku »48 saat sonra öleceğim. Kutlayalım mı?

Korkma! Sadece Toprağa Gideceksin

“Çok korkuyorum Eşkıya! Beni bırakma… Çok korkuyorum! Çok…” “Korkma! Sadece toprağa gideceksin. Sonra toprak olacaksın. Sonra sularla birlikte bir çiçeğin bedenine yürüyeceksin. Oradan özüne ulaşacaksın. Çiçeğin özüne bir arı konacak. Belki ,belki o arı ben olacam.” – Erkan Oğur (Eşkıya Filmi) Bazı filmler vardır sadece tek repliğiyle hafızalarda yer edinir. O repliği söylemek bile o filmin hangi film olduğunu anlamamıza yeter. Eşkıya ’da böyle filmlerden biri. Türkiye’de sinema sanatının önde gelen örneklerinden biri olan Eşkıya… Daha fazlasını oku »Korkma! Sadece Toprağa Gideceksin

Çanlar kimin için Çalışıyor?

Ernest Hemingway’in dünyayı sarsan romanı Çanlar Kimin için Çalıyor romanında geçer aşağıdaki satırlar. Kitabın adını on yedinci yüzyılın ünlü İngiliz şair ve papaz olan John Donne’un bir vaazından almış Hemingway. Bu eşsiz romanın esin kaynağı olan Donne’un sözleri şöyle: “İnsan ada değildir, bütünde değildir tek başına, ana karanın bir parçası, okyanusun bir damlasıdır. Bir kum tanesini bile alıp götürse deniz, küçülür Avrupa. Sanki kaybolan bir burunmuş, dostlarının ya da senin bir yurdunmuş gibi. Bir insanın… Daha fazlasını oku »Çanlar kimin için Çalışıyor?

Ölüm telaşı yener

Ocak ayını sevmemeye başladım son yıllarda. Sabah Lütfiye ablamdan telefonuma gelen bir mesaj ile gözümü açtığımda ocak ayının üçünü gösteriyordu takvimler. Bülent ağabeyini kaybettik diye. Daha 68 yaşındaydı. Sıkıntıları vardı. Hastanedeydi. Çıkamadı. Çok severdim. Sohbetini, şakalarını, muhabbetini. Az üzüntü ve sırlarımızı paylaşmamıştık birbirimizle. Tam bu haberi hazmetmeye çalışırken tepeden tırnağa acıyla kaplandım bu kez. Emre Hasan Akbayrak vefat etmiş. Geçen sene ocak ayında kaybettiğimiz Aydın İleri’den sonra Türk Kütüphaneciliği için çok önemli isimlerden biri daha… Daha fazlasını oku »Ölüm telaşı yener